Kur’ân en büyük mucizedir. Sözlerin en güzelidir. Ebedidir. Toplumları en doğru yola iletir. İnsanlık için hidayettir, şifadır, rahmettir. İyi ile kötüyü, hakla batılı, doğru ile yanlışı ayıran yanılmaz furkandır, mizandır. Bitmez tükenmez bir ilim hazinesidir. Allah’ın kullarına en büyük ihsanıdır.
İnsanlar peygamberlerden Peygamberlik üstü ancak Allah’ın yapacağı taleplerde bulunmuşlardır. İnanmamak için olmaz mazeretler ortaya koymuşlardır. Allahü Teâlâ peygamberleri mucizelerle desteklemiştir. Her peygamber zamanının şartlarına göre mucizeler göstermişlerdir. Peygamberimize nâzil olan Kur’ân-ı Kerim ise evrensel mesajları en veciz bir şekilde insanlığa iletmiş en büyük mucizedir.
“Hiçbir peygamber yoktur ki, insanların inanmaları için kendisine mucizeler verilmiş olmasın. Bana verilen ise Allah’ın vahyettiği (Kur’ân-ı Kerîmdir. Bu sayede ben kıyamet günü ümmeti en çok olan peygamber olacağımı ümit ediyorum.”(Buhari, İ’tisam 1) Önceki peygamberlerin mucizeleri belli bir zamanda belli bir olayla sınırlıdır. Musa’nın asâsı, Salih’in devesi, İbrahim (as) a ateşin gülistanlık olması gibi. Peygamberimize verilen mucize ise kıyamete kadar ebedidir. Şüphe edenlere meydan okumaktadır.
İnsanlık kâinatta sayısız mucize varken neden mucize ister ? Kâinat kitabı delillerle dolu iken, sanki yol bulabilmek için, iman edebilmek için, salih amellere yönelebilmek için, güzel ahlâkı görebilmek için akıllarınca peygamberlerden farklı deliller istiyorlar. Halbuki kâinatta her şey delildir. İnsan, hayvan, bitki, mevsimler, güneş, ay zerreden kürelere nice deliler vardır. Casiye suresi 2-6 . âyetler bu durumu bakın nasıl anlatır:
“Şüphesiz, göklerde ve yerde, inananlar için (Allah’ın varlığını ve birliğini gösteren) nice deliller vardır. Sizin yaratılışınızda ve Allah’ın (yeryüzüne) yaydığı her bir canlıda da kesin olarak inanan bir toplum için elbette nice deliller vardır. Geceyle gündüzün birbiri ardınca gelişinde, Allah’ın gökten rızık (sebebi olarak yağmur) indirip, onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesinde, rüzgârları evirip çevirmesinde aklını kullanan bir toplum için deliller vardır.”
Yusuf 105.âyette ise inanmak istemeyenlerin nasıl kör kesilip, görmezden geldiklerini beyan eder. “Göklerde ve yerde nice deliller vardır ki yanlarına uğrarlar da onlardan yüzlerini çevirerek geçerler.” Bildikleri halde hakkı tanımak istemeyen, zulmü âdet edinmiş zalimler Rabbin’den üzerine birtakım âyetler, mucizeler inse ya! Dediler, inanmamak için sağır, kör, akledemez hale geldiler.
Önceki peygamberler Musa’nın asâsı, yed-i beyzası, Salih’in devesi, İbrahim (as)a ateşin gülistanlık olması gibi belli bir zamanla geçici mucizeler gösterdiler. Peygamber (sav) e verilen mucize ise ebedi bir mucize olan Kur’ân ile müşerref oldu. Şüphesi olmayan, insanlardan onun benzerini, hatta on benzer suresini veya bir suresini yapmalarını isteyerek meydan okumaktadır. İnsanlık bugüne kadar onun benzerini yapmaktan aciz kalmıştır. Bundan sonrada yapamayacaktır. O âlemlerin Rabbi Allah tarafından indirilmiştir. Her şeyi en güzel muhkem yapan Allahü Teâla Kur’ân-ı Kerimide muhkem olarak göndermiştir.
Peygamberimizden saçma sapan olağan talepte bulunanlara ebedi mucize olan Kur’ân-ı göstererek Ankebut 51. Âyette: “Kendilerine okunan bir Kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu? Bunda, inanan topluluk için rahmet ve ibret vardır.” Evet iman edenler, yol bulmak isteyenler için, hayatlarını onunla düzenlemek üzere baş vuranlar için, salih amel, güzel ahlak üzere yaşamak isteyenlere bunda bir rahmet, bir gündem, bir uyarı, bir şeref vardır. Öyleyse daha ne bekliyor bu adamlar? Allah’ın kendileri için açtığı bu rahmet kapısından niye istifade etmek istemiyorlar? Bu şerefle niye şerefyap olmak istemiyorlar?
Peygamber (sav) bu ebedi saadet kaynağını göstererek; ”Size öyle bir emanet bıraktım ki ona sıkı sarılırsanız sapıtmazsınız: Allah’ın Kitabı!” (Müslim, Hacc, 147)
Allah cc en büyük mucize olan Kur’ân ile aydınlanıp, O’na göre yaşayıp iki cihan saadetini kazananlardan olmak niyazıyla Allah’ın selamı, rahmeti ve nuru üzerimizde daim olsun .